1 Mayıs 2010 Cumartesi

DEĞERLENDİRME ÖLÇEĞİ

DOĞRU- YANLIŞ TARZI DEĞERLENDİRME ÖLÇEĞİ

Aşağıdaki ifadelerin başına doğru ise(D), yanlış ise (Y) koyunuz.
( ) Vücudumuzda sert bir yapıya sahip kemiklerden oluşan bir iskelet vardır.
( ) Vücudumuzdaki bütün kemikler aynı şekildedir.
( ) Kolumuzdaki kemikler yassı kemiklerdir.
( ) İskeletmiz 5 temel kısımdan oluşmuştur.
( ) Vücudumuzdaki kemikleri birbirine bağlayan ve harekete yardımcı olan yapı eklemlerdir.
( ) Kafa tasımızda yarı oynar eklem vardır.
( ) Okul çantamızı iki omuzda birden taşımalıyız.
( ) İskelet vücudumuzun dik durmasını sağlar.

26 Nisan 2010 Pazartesi


Yumusakcalar

Vücutları sert Bir Kabukla Korunmus Olan Yaratıklar
DENİZ kıyısında dolaşan herkes çeşitli renkte, çeşitli boyda kabuklular görür. Bazı kimseler bunların koleksiyonunu yapar, hatta isimlerini bilirler; ama hemen hiç biri o güzel kabukların içinde yaşamış olan hayvanı düşünmez. Aslında bunda hakları da yok değildir. Çünkü kabuğu incelemek ve toplamak, canlı bir yumuşakçayı incelemekten kolaydır.
Yumuşakçalar filumuna çok çeşitli hayvan girer. Çoğumuz bunların beş sınıfından ancak ikisini biliriz: «Salyangozlar» ve «midyeler.»
Yumuşakçalardan çoğunun kendilerini koruyacak kalkerli bir kabuğu vardır. Bu kabuk hayvanın salgıladığı bir maddenin sertleşmesiyle meydana gelir. Kabuğu olan her yumuşakçanın bu salgı ile kendine has kabuğunu yaratma özelliği vardır. Yumuşakçalar ancak kabuklarının biçimi ile tanınır, sınıflanırlar. Yumuşakçaların kabuğu çok defa pek güzel görünüşlü olmaları, üstelik saklanmalarının kolaylığı bakımından koleksiyon meraklılarının ilgisini çeker.
Kabuktan başka, yumuşakçalardan çoğunun ayağı da vardır. Bu ayak, bazı midyelerde olduğu gibi basit, etli bir organdan ibarettir; itmeye yarar. Bazen de, salyangozlarda olduğu gibi tırmanmaya yarayacak bir yapısı vardır. Öte yandan birçok yumuşakçanın ayağı yoktur. Meselâ istiridyeler ayaksızdır. Çift kabuklu yumuşakçaların belirli bir başı yoktur. Buna karşılık ahtapot un büyük bir başı vardır, fakat onun da kabuğu yoktur.
Yumuşakçaların yedi binden fazla türü vardır. Bazı tür üyelerinin sayısı, istiridyeler gibi, sayılamayacak kadar çok olur. Hatta milyarları bulur, öte yandan bazılarının üye sayısı çok azdır.
Yumuşakçalar filumu 5 sınıfa ayrılır: «Kitonlar ve akrabaları» (amphineura); «diş kabukları» diye adlandırabileceğimiz «scaphopoda» lar; «salyangoz ve sümüklüböcekler (gastropoda «karından ayaklılar»); «midye ve istiridyeler» (pelecypoda); «ahtapot ve akrabaları» (cephalopoda «kafadan ayaklılar»).
click to zoom

Ev Akvaryumundaki küçük bir salyangozdan 15 metre boyundaki dev mürekkep balığına; tüm yaşamı boyunca aynı kayaya ya da kabuğa sıkıca yapışan istiridyeden serbestçe yüzen tarağa ve etobur sümüklüböcekten etobur ahtapota kadar olan canlılar, boyutları, görünüşleri ve yaşam alanları bakımından çok farklı hayvanlardır. Ancak yinede tümü Mollusca filumuna, yumuşakçalara girer. Bu filum, hayvanlar dünyasının en büyük topluluklarından biridir. Şimdiye dek 70.000’den fazla tür saptanmıştır. Yumuşakçaların çoğu denizlerde, bir bölümü tatlı su göllerinde, havuzlarda ve ırmaklarda, bazıları ise karada yaşarlar.

Yumuşakça adı Latince’de yumuşak anlamına gelen molluscus sözcüğünden gelir. Bu ad, yumuşakçaların gövdeleri yumuşak olduğu için verilmiştir. Çoğu türde gövde, önemli ölçüde kalsiyum karbonattan oluşan bir kabuk ile korunur. Bu kabuk, manto adı verilen gövde örtüsünün salgılarından oluşur.

Çoğu yumuşakçadan ayrıca “ayak” adı verilen olağandışı bir yapı bulunur. Bu ayak, çeşitli türlerde farklı biçimlerdedir. Sözgelimi, taraklarda bu ayak, gövdenin kassal bir uzantısıdır ve çamurda, kumda yol açıp ilerlemek için kullanılır. Salyangozlarda ise yassıdır ve sürünmek için kullanılır. Mürekkepbalıkları ve ahtapotlarda kurbanları yakalama işlevi gören çok sayıda kollar biçimindedir. Bazı istiridyelerde ayak yoktur.

KAFADAN-AYAKLILAR
Mürekkepbalığı ve ahtapot en çok bilinen yumuşakçalardır. Bunlar kafadan-ayaklılar sınıfına girer. Terimin bilimsel adı olan Cephalopoda, Yunanca’da kafa-bacak anlamını taşır. Hayvanlara bu adın verilmesinin nedeni, çok sayıda “kola” ayrılan bacaklarının baş çevresinde bulunmasından kaynaklanır.



Kafadan-ayaklılar, öenmli bir noktada öteki yumuşakçaların çoğundan ayrılırlar. Genelde kabukları yoktur. Bunun yerine, manto, çıplak gövdelerinin dış bölümünü oluşturur. Bazı türlerde ise bir iç iskelet bulunur.

Tüm kafadan-ayaklılar denizde yaşar. Emme yada yakalama yada her iki iş için kullandıkları, çoğunlukla dokunaç adı verilen kolları vardır. Hemen hemen tümü, özel bir kesede saklanılan mürekkep benzeri bir sıvı salgılar. Düşmandan korunmak için mürekkep salgılayarak suyu bulandırırlar. Bazı kafadan-ayaklılar, bukalemun gibi renk değiştirme özelliğine sahiptir. Derilerinde kromatofor (renk-taşıyıcıları) adı verilen ve farklı renk maddeleri içeren hücreler bulunur. Bu hücreler büyüdükçe yada küçüldükçe, derinin rengi de hızla değişir. Renk değiştirme özelliklerinden dolayı bu hayvanlar bulundukları çevreye kolaylıkla uyum sağlarlar.

Mürekkepbalığı
Mürekkepbalığı, kafadan-ayaklıların en usta yüzücüsüdür. Düzgün hatlı, mekik benzeri bir yapısı vardır. Suyun içindeki hareketinden dolayı bu hayvana kimi zaman “deniz oku” adı da verilir. Ayağı on kola ayrılmıştır. Bu kollardan iki tanesi ötekilerden daha uzundur; bunlarda emiciler bulunur ve avı yakalamakta kullanılır. Gözkapakları yoktur, ancak gözleri şaşılacak ölçüde insan gözüne benzer.



Mürekkepbalığı, gövdesindeki merkezi bir oyuktan (manto oyuğu) suyu içeri çeker ve mantonun bozulmasıyla esnek bir borudan (sifon) hızla dışarı atar. Sifon, kolların hemen arkasında yer alır. Bunun içinden püskürtülen su, hayvanı hızla geriye doğru iter. Mürekkep de bu sifon kollarına boşaltılır.



Mantonun uzantıları olan iki yüzgeç, temelde yönlendirme için kullanılır. Ayrıca mürekkep balığının yavaşça arkaya yada öne gitmesini de sağlar. En çok bilinen türlerinden biri, adi mürekkepbalığı (loligo pealei)’dır. Akdeniz, Doğu Asya denizleri ve Kuzey Amerika’nın doğu kıyılarında yaşar. Bazı balıkçılar bunları yem olarak kullanır. Özellikle Akdeniz ve Uzakdoğu ülkelerinde besin maddesi olarak da tüketilir.

Uçan mürekkepbalığı (ommastrephes bartrami) olarak bilinen tür, uçan balıkla karşılaştırılabilir. Sık sık sudan dışarı fırlar ve kimi zaman gemilerin güvertelerine düşer.



Mürekkepbalığının en korkuncu, dev mürekkepbalığı (Architeuthis princeps)’dır. Omurgasızların en iri türüdür. Kolları ile birlikte toplam uzunluğu 15m’yi aşabilir. Açık denizin derin sularında yaşar. Denizde, canlı dev mürekkepbalığı ile çok seyrek karşılaşılır. Ancak bazen sahile çıktıkları görülmektedir; kimi zaman özellikle Newfoundland kıyılarında görülür.

Ahtapot
Bu canlılara Yunanca’da Sekiz ayak anlamına gelen Ostopus adının verilmesinin nedeni ayaklarının sekiz kola ayrılmasıdır. Bu hayvan papağanınkine benzeyen ağzını, avını parçalamak için kullanır. Ahtapotların kol ve gövde uzunluğu 5cm ile 9m arasında değişir. Bazı yerlerde şeytan balığı denilen türlerinin ağırlığı 35kg’a çıkabilir. Ahtapot, deniz dibinde kolları üzerinde sürünür. Kimi zamanda suyu gövdesinin içine çekip dışarı püskürterek yüzer. Ahtapot, genellikle ürkek bir hayvandır gündüzleri yarıklara saklanır; geceleri avlanmak için bulunduğu yerden çıkar.

Ahtapot eti, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın kıyı bölgelerinde sevilen bir yiyecektir. Uzak Doğu ile Güney Pasifik adalarının bazı bölgelerinde de aranılan bir besin maddesidir.



Supya ve Notilus
Mürekkepbalığı ve ahtapotların iyi bilinen bir akrabası supyaya da öteki adıyla kalamar (Sepiaofficinalis)’dir. 15cm ile 25cm uzunluğunda olan bu canlı salgılama yoluyla kalkerli bir iç kabuk oluşturur. Bu madde, kanaryaların ve öteki kafes kuşlarının kireç gereksinimini karşılamak için yem olarak kullanılır ayrıca cila işlerinde de yararlanılır. Supya adı verilen boya maddesi hayvanın kaçışını izlemek için salgıladığı koyu kahverengi sıvıdan elde edilir.



Bölmeli bir kabuğa sahip olan notilus (Nautilus pompilius) milyonlarca yıl önce ortaya çıkmış grubun üyesidir. Büyük okyanusun güney batısı ile Hint okyanusundan yaşar. Günümüzde yalnızca birkaç türü kalmıştır.



Kabuğu sarmal biçimli olup bölmelere ayrılmıştır. Her bölme,hayvanın belirli büyüme evrelerinde yaşadığı yeri gösterir. Doğal olarak hayvan en dıştaki bölmede bulunur. Ağzının çevresinde yaklaşık 90 dokunaç yer alır. Bu dokunaçlarda emiciler yoksa da katı nesnelere sıkıca sarılabilirler. Başını kabuğunun içine çekebilir. Başının arkasındaki bir kapak ile deliği bir ölçüde kapatabilir.


Kağıt notilusunun (Argonauta argo) dişisi bir madde salgılayarak sarmal biçimli ve simetrik beyaz bir kabuk oluşturur. Bu kabuk bir yumurta kutusu işlevi görür; hayvan bunu istediği zaman bırakabilir. Dişilerin boyu 20cm’ye erişebilir. Erkekleri daha küçük olup 2cm ile 3cm uzunluktadır. Kabuk oluşturamazlar.

21 Nisan 2010 Çarşamba

İskelet ve iskeletin bölümleri

İskelet
Kemiklerden oluşmuş eklem ve bağlarla birbirine tutturulmuş,etrafı kaslarla sarılı destek yapıya
İskelet denir.İskelet veya iskelet sistemi, biyolojide canlı organizmaya fiziksel destek sunan,iç organların korunmasını sağlayan,çoğunlukla minerallerden oluşan bir organdır.İskelet organizmanın kendine özgü şeklinin oluşmasını sağlar.


İskeletin görevleri

  • Vücudun dik durmasını sağlar.
  • İç organları dış etkilerden korur
  • Kan hücreleri üretir.
  • Kalsiyum ve fosfor gibi mineralleri depo eder.
  • İç organlara ve kaslara tutunma yüzeyi sağlar.
  • Vücuda şekil verir.

  • İSKELETİN BÖLÜMLERİ: İnsan iskeletini oluşturan kemikler beş grup içinde incelenir. Bunlar
    1] Baş
    2 )Omurga
    3] Göğüs kafesi
    4] Üst taraf kemikleri ve
    5) Alt taraf kemikleridir..
Kemik çeşitleri

Yapı bakımından üç çeşit kemik bulunur.

1. Uzun kemikler 2. Yassı kemikler 3. Kısa kemikler

1. Uzun Kemikler

- Boyu eninden uzun olan kemiklerdir.- Vücudun hareketini sağlayan kemiklerdir.

- Kol ve bacaklarda bulunur.- Sarı ilik ve kemik kanalı vardır.



2. Yassı Kemikler

- Yassı görünümlü kemiklerdir. - Sarı ilik ve kemik kanalı voktur. - Göğüs, kafatası ve kaburga kemikleri yassı kemiklerdir.


3. Kısa Kemikler

- Boyu, eni ve genişlikleri hemen hemen aynı olan kemiklerdir.

- Sarı ilik ve kemik kanalı yoktur.

- Omurga, el ve ayak bilek kemikleri kısa kemiklerdir.

Eklem
İki kemiğin, vücut bölümlerinin hareket edebilmesini sağlamak için, birleştiği kısıma verilen isimdir. Hareket yeteneklerine göre eklemler üç çeşittir

Eklem çeşitleri
  • Oynar Eklem: Kol ve bacaklarda olduğu gibi hareket yeteneği fazla olan eklemlerdir.
  • Oynamaz Eklem: Kafatasını oluşturan kemikler arasında oynamaz eklem görülür. Bu kemikler, girinti ve çıkıntılarla birbirlerine oynamaz eklemlerle sıkıca bağlanırlar.
  • Yarı Oynar Eklem: Omurgadaki omurlar arasındaki eklemler, yarı oynar eklemlerdir. Sınırlı olarak hareket ederler.
  • Hızlı Oynar Eklem: Eldeki parmak lar arasındaki eklemler, çok hızlı oynayan eklemdir.

Oynamaz eklemler, Kafatası kemiklerinin birbirlerine eklendikleri yerlerdeki eklemlerdir. Buradaki eklem yerleri, bir testerenin dişleri gibi birbirlerine geçme şeklindedir. Kemikler, bu girinti ve çıkıntılarla, birbirlerine oynamayacak şekilde eklenmiş durumdadırlar.Yarı oynar eklemler, omurgayı meydana getiren omurların birbirlerine olan eklemlerindeki eklemlerdir. Bunların oynamaları pek azdır.

Oynar eklemler, Kol ve bacak kemikleri bağlantı yerlerindeki eklemler, oynar eklemlerdir. Bunlar, iki bağlantı kemiğinin, eklem yerlerinde istenen hareketi verecek şekilde oynayabilmesini sağlamış olurlar. Böylece, bu eklemlerin bulunduğu kemikler, çeşitli hareket yeteneğine sahip eklemler özelliğini kazanmış olurlar.

Oynar eklemlerdeki kemiklerden birinin başı, öbür kemiğin çukuruna girmiş şekildedir. İki kemik, birbirlerine eklem bağları ile bağlanmıştır. Kemiklerin birbirlerine sürtünmeleri sırasında aşınmalarım önlemek için, bu eklem yüzlerinde kıkırdak yastıkları ve buraları yumurta akı bir madde ile sıvayarak kaygan hale getiren eklem kesecikleri bulunur.Eklem aralığındaki bu sıvının korunması ve her iki kemiğin hareket kaabiliyetinin sağlanması görevide eklem kapsülüne aittir.Oynar eklemlerin etrafında birde hareketleri sağlayan ve eklem hapsülünü koruyan ligamentler vardır.Kasların bitiş noktalarını oluşturan ligamentler aynı zamanda eklemin hareketlerinin yönlerini belirler.Bazı oynar eklemlerin iç kısmında yani kapsülün içinde kalacak şekilde menisküs denilen yapılar ve iç ligamentler bulunur.
Kemik sağlığı
Kemiklerimizin daha sağlıklı gelişmesi için kalsiyum ağırlıklı beslenmeliyiz ve eğzersiz yapmalıyız.

10 Nisan 2010 Cumartesi

Eleştirel düşünme

ELEŞTİREL DÜŞÜNME

Tanımı Ve Aşamaları: Eleştirel kelimesi elemek kelimesinden türemiştir. Kum gibi ufak parçacıklardan oluşan nesneleri değişik eleklerden geçirerek istediklerimizi , istemediklerimizden ayırırız. Eleştirel düşünce de bunun gibidir. Düşünceleri inceleyerek uygun olanını tercih ederiz.

Kendi düşünce süreçlerimizin bilincinde olarak, başkalarının düşünce süreçlerini göz önünde tutarak,öğrendiklerimizi uygulayarak kendimizi ve çevremizde yer alan olayları anlayabilmeyi amaç edinen aktif ve organize zihinsel sürece “eleştirel düşünme” denir.

Eleştirel düşünme, belirli bir konuda mevcut farklı düşünceleri değişik eleklerden geçirerek etkili olan ve olmayanları birbirinden ayırır. Eleştirel düşünceyi kullanmazsak, aynı konuda yararlı yararsız , etkili etkisiz, ilgili ilgisiz birçok düşünce birbirine girer ve kafamızı karıştırır, verimli bir çözüme yada karara ulaşmamızı önler.

Eleştirel düşüncenin temelinde kendi düşüncemizi gözleyebilme ve bu gözlemleri anlamlandırabilme yeteneği yatar. Ancak kalıplaşmış insan kendi kalıplarından başka hiçbir şeyden haberdar değildir. Kendi düşüncesini gözleyebilme yeteneği gelişmemiştir. Kişi kendi düşünce sürecini gözleyebildiği derecede eleştirel düşünme yeteneğini oluşturabilir.

Uygulama olmadan eleştirel düşünme alışkanlığı elde edilemez. Eleştirel düşünmeyi sürekli uygulayan kişi, farkında olmadan, eleştirel düşünmeyi zamanla alışkanlık haline getirir.

Eleştirel düşünmeyle ilgili önemli kavramların dökümünü şöyle sıralayabiliriz.

Kendi düşünce süreçlerini göz önünde tutmak.

Başkalarının düşünce süreçlerini göz önünde tutmak.

Öğrendiklerimizi bilerek uygulamak.

Aktif olmak amacı bilmek.

Organize olmak.

Bu özellikleri nedeniyle eleştirel düşünme “gelişmiş” paradigmasına uyar. Kalıplaşmış insan paradigmasına uymaz.

1.5.10.2.Elştirel Düşüncenin Boyutları: Eleştirel düşünme bir bütündür. Bu bütünün aktiflik, açıklık ,bağımsızlık gibi bir çok boyutu vardır.

Eleştirel düşünmeyi kullanırken zekamızı, bilgimizi, belleğimizi, bilişsel becerilerimizi aktif olarak kullanırız. Aktif olarak düşünen kişi kendini etkileyen olayın dışında seyirci olarak kalmaz; kolları sıvar ve elinden geldiğince olaylara yön vermeye çalışır. Harekete geçmek için başkasından bir buyruk yada dürtüleme beklemez, kendisinin vermiş olduğu kararla faal duruma düşer. Sorunla uğraşmaktan hemen vazgeçmez, çözmeye karar verdiği sorunu sonuç alıncaya kadar izler.

Eleştirel düşünme bağımsızdır. Ancak bağımsızlık kolayca elde edilecek bir sonuç değildir. Bağımsız olabilmemiz için “ gelişmiş” insan paradigmasına sahip olmamız gerekir.

Eleştirel düşünme fikirlere açıktır. Kendi düşüncesinden farklı düşünceleri dinlemek istemeyen, başka kişilerin aynı konuyla ilgili algılamalarını öğrenmek istemeyen kişi savunucu bir kişidir. Savunuculuk kalıplaşmış insan paradigmasının doğasında vardır. Diğer yandan “gelişmiş” insan paradigması birbirinden farklı değişik algılama yollarına daha açıktır,değişik seçeneklerin daha çabuk farkına varabilir.

Kendi düşüncelerinin dışına çıkmayan kişi, insan ilişkilerinde başarılı olamaz. Ancak şunu da belirtmekte yarar vardır. Başkalarına ait her görüşü savunucu olmaktan çekindiğimiz için hemen kabul etmek savunucu olmak kadar zararlı bir davranıştır. Kişinin karşılaştığı fikirleri destekleyen neden ve kanıtları iyice incelemesi gerekir.

İşte bu açıklık boyutlarıyla anlatılmak istenen şudur, eleştirel düşünen kişi kendi düşüncelerinden, farklı düşünceleri dikkatle dinlemesini ve incelemesini bilir. Farklı düşüncelerden yararlanarak ilk düşüncesini zenginleştirir ve daha boyutlu hale getirir.

1.5.10.3.Sorunların Çözümünde Eleştirel Düşünme: Sorunlarla karşılaşan insan değişik tepkiler gösterir. Örneğin: Düşünmeden taşkınlıkla hareket ederler, başkalarının verdiği akılla hareket ederler, olayların kendi kendine hallolmasını, sorunun ortadan kalkmasını beklerler vs.

İş Birliği

"Takım Çalışması ve İşbirliği" yetkinliğine sahip kişiler;

  • Başkalarının bakış açılarını ve düşüncelerini dinler.
  • Bilgisini ve tecrübelerini başkalarıyla paylaşır.
  • Başkalarının öğrenmesine değer verir ve başarılarını kutlar.
  • Tercih edilen çalışma tarzı olarak işbirliğini teşvik eder.
  • Takımın başarı ve başarısızlıklarını sahiplenir.
  •